17 Eylül 2014 Çarşamba

Seul'de İtinayla Konaklanır




Biletten sonra en büyük problem konaklama sanırım hatta belki de başlı başına büyük bir problem. Ama tabii bu bence daha çok Avrupa için geçerli çünkü Kore her zamanki gibi turistleri düşünüp her konuda İngilizce imkanlar sağlıyor.

Konaklama olarak en çok tercih edilenler Korede guesthouse'lar yani misafirhaneler. Çeşit çeşit istediğiniz imkanlarda bulabilirsiniz ki Google'da aratırsanız karşınıza boy boy sayfalar çıkacaktır, wireless hizmetinden çamaşır makinesine, ortak alanlarından mutfağına, uluslararası arama yapılan telefonlarından tur servislerine kadar her şeyi bulabilirsiniz. Guesthouse tercih eden arkadaşlarım çok memnun kaldıklarını söylüyorlar, dalağını böbreğini orada bırakan olmamış yani ahahaha

Peki biz ne yaptık? İlk başlarda guesthouse düşünüyorduk açıkçası ama 29 gün olunca sürekli odada birilerinin değişecek olması, o kadar gün 3-4 kişilik odalarda sıkılabilme ihtimalimiz, özel odaların pahasının bir aya denkleyince fazla gelmesi bizi başka seçenekler aramaya yöneltti ve burada devreye Dara girdi. Kendisi orada yüksek lisans yapıyor, Yeppudaa'dan tanışmıştık ancak Kore'ye gitmeden muhabbeti koyulaştırıp Kore'de siyam ikizi olduk kkk Bir gün konuşurken goshiwon'lardan bahsetti, yani tek kişilik odalardan. Aynı imkanı sunuyorlar guesthouse'larla ancak güzelliği tek kişilik odada kalıyorsunuz ve iki haftalık ya da aylık olarak paranızı ödüyorsunuz. Sadece kızlara yönelik olanları da var, gender separation diye aratırsanız kolaylıkla bulursunuz. Zaten iletişime geçtiğinizde adamlar hay hay efendim diyorlar, hoş koskoca bir ay boyunca katımızdaki kızlara bile pek denk gelmedik. Biz Sinchon'da Lohas Living Home'da kaldık. Sahibi kat temizliği yapıyordu düşünün, o denli mütevazi caaağnnımm :') 



İmkanlarını da ayrıca sıralamak gerekirse; ücretsiz internet, çamaşır makinesi, odada televizyon, buzdolabı, giysi dolabı ve yatak (çarşaf, yastık ve battaniye ile birlikte), bir küçük bir de büyük mutfak, her gün pirinç ve kimçi mutlaka oluyor ayrıca ramen ya da değişik yiyecekler de bulunabiliyor. Tuvalet ve banyo fiyatlara bağlı olarak ya odanızda ya da ortak olarak sunulmuş kalanlara. Zaten goshiwon'larda genelde turistler ve öğrenciler kalıyor hatta geneli öğrenci. Üniversiteliler hep goshiwon tercih ediyor ki çok mantıklı.

Fiyat konusu bulunduğunuz bölgeye ve istediğiniz olanaklara göre değişir. Dışarıya açılan cam ve tuvalet-banyosuna göre ölçütlendiriyorlar. 250.000-600.000 won aralıklarında denk geldim ben genelde yani 500 ile 1200 lira arasında değişiyor. Biz kaldığımız yere 700 lira ödedik ve bir daha gitsem orada kalırdım herhalde, herkes Hongdae diyor Kore deyince ama Sinchon ayrı çok daha düzgün bir kesimin olduğu bir yer. Yani Hongdae daha karışık ve adı çok anıldığından daha farklı insanları barındırıyor, daha kulüp sevenlerin kalabalıktan hoşlananların mekanı ama Sinchon canlılık ama kargaşa sevmeyenlerin tercih edebileceği bir yer ki o da ben oluyorum fufufu

Yararlandığım siteyi örnek olarak veriyorum; Goshiwon Bu siteden faydalanmıştık, üstte Habang amcayı göreceksiniz ki yakından daha tatlıdır <33333 100 dolar karşılığında sizi kalacağınız yere götürüyor, öncesinde de sizin araştırmanıza gerek kalmadan o istediğiniz özelliklere göre size goshiwon ayarlıyor. O parayı veririm işim görülsün diyorsanız tavsiye ederim. :**

Kaldığımız yerin fotoğraflarını da sıralayıp son vereyim yazıma, kafanızda çok daha iyi şekillenecektir. :D



 Her zaman görünen bölmede bulunan tatlı bir ablamız vardı. Her konuda yardımcı oluyordu sağ olsun. Bu kat karışık öğrencilerin olduğu kattı.




Üstteki fotoğrafta sağdaki kapıları görüyorsunuz, hepsi tek kişilik odalar sırasıyla. Yandaki de içeriden bir görünüm, havalandırması olduğundan ve gayett aktif olduğundan havasızlık ya da koku gibi bir sıkıntı yaşamadık. 
















Sonraki yazımın ne olacağına karar veremedim ama accık eğlenceli bir şeyler yaparız herhalde, vallahi çok resmi oluyor İÇİM DARALIYOR ahahahhahah Sağlıcakla :*****

14 Eylül 2014 Pazar

Homosapiens Seul'de



Ne zamandır yazmak nasip olmamıştı. Normal bir şeyler yazmayı geçtim, Kore'den geldiğimden beri sağ olsun epey kişiden bloguma yazı yazmamı beklediklerine dair söylemler aldım. Okul durumu, taşınma falan derken heyhat yerleşik hayata geçirsinler beni çok yoruldum. :(

Malum artık Amerika, Avrupa değil asıl akım Kore. Uzak olması, insanların halen daha çok fazla bilgi sahibi olmaması gitme konusunda da fikir sahibi olanları tereddüde düşürüyor. Kore'ye giderken bir şey anladıysam o da plan yapmayın keza kuzenimle benim gidişimiz bu sene gideceğiz işte, gideriz herhalde ya, of nasıl gidecek, abla gidiyor muyuz, biletlere baktım ucuzlar da gitsek mi, alıyorum bak, aha aldım şeklinde oldu. O kadar tuhaf bir durum ki Sinchon'da metrodan indik ama biz sanki hâlâ Türkiye'deydik. Peki bu Kore'ye nasıl gidiliyor acabası?

Kore'ye iki şekilde gidebiliyorsunuz. Aktarmalı ve direkt uçuşlar. THY'nın direkt uçuşları mevcut ancak biz 4 ay falan öncesinden sorduğumuzda gidiş dönüş 2600 lira gibi bir bütçe çıkarmışlardı. Bizim de mantığımız uçaktan kısıp orada harcamak üzerine olduğundan o fiyat fazla geldi. Bu sırada ben ziyadesiyle turizm ofisi gezip uçuş fiyatlarını öğrenmeye çalıştım ancak fiyatlar çok da olumlu değildi ve moraller baya düştü o sırada. Olmayacak galiba diye bile düşündüm. Hatta yine ofislerden birinde kuzenimle fiyat sorguluyoruz THY için, kadının söylediği fiyatlar o kadar uçuktu ki kurduğum tek cümle "Bu THY kendi vatandaşından başka herkesi gezdiriyor galiba, Barcelona mesela". **9000 liraya kadar çıkan fiyatlar var, oralara hiç girmiyorum çünkü muhtemelen öğrenci çoğunluk olacağından bütçeler de kısıtlı olacak ki anlattıktan sonra emin olun o kadar para vermenin gereksiz olduğunu anlayacaksınız.**

Bir gün kuzenimden aldığım arama rahatlattı içimizi. İnternet üzerinden tarihlerde oynama yapınca 1500 liraya gidiş dönüş bilet bulduğunu söyledi. Ancak Katar Havayolları ve aktarmalı. O zamana kadar Katar'ı duymadığımdan düşer miyiz, o ne ola ki diye düşündüm ama sonradan beş yıldızlı olduğunu öğrenip uçakları da görünce ohh dedim galiba gidiyoruz. Umutlar yeşerdi, hayaller kuruldu, benim uğursuzluğuma karşın biletler alındı ve gün sayılmaya başlandı.

29 günlük seyahatimize Atatürk Havalimanı'ndan başladık. Buradan 4-4.5 saatlik Katar'a bir yolculuk orada yaklaşık 2 saatlik bir beklemeden sonra da 8 saatlik Koreye gidiş ve tabii ki de en güzeli. Daha önce yurt dışına çıkanlar biliyordur Kore'nin vizesi yok o yüzden sıkıntı yaşamıyorsunuz ancak havaalanından yurt dışı harç pulu almanız gerekiyor. 10 lira gibi bir meblağ olması lazım, tam hatırlayamıyorum. Onun haricinde bir şey yapmanıza gerek yok. Check in yaptırdıktan sonra pasaport kontrolünden geçip kapınıza ilerliyorsunuz ve uçağa alımları bekliyorsunuz. Katar Havayolları bu esnada devreye giriyor, fazla iyiler çünkü, fazla güler yüzlüler, fazla hizmet sunuyorlar ahahaha Abartmıyorum epey şımarıyorsunuz. Şöyle ki dönüş yolunda kuzenim bir sıkıntı yüzünden ağlarken hostes önce mendil ardından da modumuz yükselsin diye elma suyu getirdi ve ikimiz de şok olduk. Bunun yanında 8 saatlik yolculukta iki, 4 saatlikte ise bir öğün yemek sunuyorlar ve birkaç kere içecek servisi yapıyorlar. Uçak saatleri de çok iyi ayarlandığından jet lag sıkıntısı yaşamıyorsunuz. Bu yüzden emin olun Katar iyi bir seçenek. Gidiş yolunda 2 saatlik bir aktarma olmasına rağmen dönüş yolunda Kore- Katar arası 10 saat ve 8 saatlik bir aktarma süresi var Katar Havaalanında. Onu da belirtmekte fayda var ancak biz çok etkilenmedik açıkçası, yanınızda arkadaşınız varsa bir şekilde geçiyor zaman.








Aktarmadan bahsetmekte de fayda var. Daha önce aktarmayla bir yere gitmediğimden en çok tereddüt ettiğim durumdu şahsen ancak bu konuda fazlasıyla kolaylık sağlamışlar. Uçaktan indiğinizde görevliler tarafından karşılanıyorsunuz zaten, ayrıca en sevdiğim kısımdır pilot tarafından uğurlanma kısmı kkk Tabelalarda Arrival (Katar'a gelenler) ve Transfer yazılarıyla sizlere nereye gideceğinizi gösteriyorlar hatta yetmiyor görevliler elleriyle sizi yönlendiriyorlar. Transferde yine bir valiz kontrolünden sonra uçağınızın numarasına bakmak için ekranlara yönelip kapınızı öğrenip oraya gitmenizde fayda var. Ancak bazen kapılar değişebiliyor bu yüzden arada kontrol etmek gerekebiliyor. Sonra yine aynı rutin kapılar açılır, alımlar başlar ve içeridesiniz. :D

Bu konuda Kore daha karışık. Zaten ülkeye giriş yapacağınızdan doğal olarak prosedürleri var. Uçakta size zaten dağıtılacak olan belgeyi dolduruyorsunuz, adınız, kalacağınız yer, pasaport numarası vesaire. Ha verilmediyse de orada da mevcut, giriş yapacağınız yerde de bulabilirsiniz. Giriş yaparken yüzünüzün fotoğrafını çekip parmak izinizi alıyorlar sonrasında da aşağıya inip valizlerinizi alıyorsunuz. Biz yukarıda oyalandığımızdan valiz kısmını kaçırmıştık, valizler kayboldu diye dertlenirken ortalıkta tatlı mı tatlı bir çekiğin Katar Katar diye dolaştığını gördüm ve baktım bizim valizler, hemen aldım selamlaştık falan caaaağğğnnnımmm :* Şöyle bir durum da var, uçaktan indikten sonra metroya biniyor bir durak gidiyorsunuz ondan sonra pasaport kontrolüne tabii tutulup valizlerinizi alıyorsunuz panik yapmayın yani :')






Her şey tamamsa Kore'desiniz artık. İsterseniz Hana Bank'tan exchange yapabilirsiniz çünkü T-Money Card alıp doldurmanız gerekecek. Onu da çıkışa yöneldiğinizde göreceğiniz Seven-Eleven markette yapabilirsiniz. Çalışan çocuk İngilizce bilmekle birlikte pek yardımseverdir, bize kartları bedavaya vermişti hohohoho Son olarak metroya binip nerede kalacaksanız oraya yol alın. Kore'ye bayılacaksınız <3333333

Diğer yazımda konaklama konusuna değineceğim, meraklan bekleyin olar mı yıhyıhyıh

13 Nisan 2014 Pazar

Ikinci Erkekler, Erkeklerimiz

Ah bu Kore dizileri, baş role hatun üstüne hatun verirken aşk sarhoşu yaparken ikinci erkeği acıya, gama boğup gollum kıvamına getirene kadar kederlere sürüklüyor, maşukuna olan aşkını Sauron'un yüzüğüne olan hasretinden beter yaşatıyor. Maşukun gül cemalini göstertiyor, kalbinde çakmak taşıyla aşkın alevini hiç yoktan yere yakıyor da söndürmek için ağızda tükürük bile bırakmıyor. Sıcacık gülümsemesiyle Alaska soğuklarında içten harlatıyor da sıcağına doyamadan ayağının altındaki buzu çatlatıp eksi milyon derecedeki sularda beyin kıvrımları buz katmanlarına dönene kadar hücrelerine soğuğu nakşediyor. Çektiriyor da çektiriyor ama izleyici de görüyor, acı çekeni seviyor, has erkek ağlayan erkektir diyor, içindeki öküze dur demiş bunu biz evde besleyelim kelamları döküyor...

Dışım serttir ama içi pamuk helva, sayarım söverim de sevdiceğime gül kokulu lakırdılar ederim, elaleme haşin nazar ederim ama yarime bakarken doymuş doymamış her türlü yağları eritirim edalarıyla aşkını maşukuna sırat köprüsünden geçse de göstermeye kararlı Kim Woo Bin bedeviler sınıfında ilk sırada;


"Bir şey söylemek zorunda değilsin... Yalnız olduğum için geldim."

Der ama gönül bu civanı bırakır kendini baş rolün kollarına atar. Yine de Kim Woo Bin hayranlarına bu bakışla "Anne ben nerelere gideyim naraları" attırmıştır.

Gelemem dört duvara, severim yayla mayla, çadırı da kurduk mu çardağın oraya çalarım sana Akdeniz Akşamlarını gitarla dese de Kim Bo Tong'a bir diğer zalım hayatın sillesini yiyen oyuncumuz Lee Jang Woo yine de alamamıştır kalbini ellerine yarinin. Uzanmış, hissetmiştir de Jang Geun Seuk'a mühürlü yürek sökülmemiştir yerinden. Kandırmaya çalışmıştır, etme eyleme adam jigolonun önde gideni madde üstüne kadın dizdirdi 16 bölümde bakmaz bu sana, hem kısasın biraz da pejmürde istemez seni açtım kollarımı kız koşsana dese de Bo Tong diremiştir ayaklarını yere, zamklamıştır ikinci elden aldığı pabuçlarını yola yine de gitmemiştir Jang Woo'ya. O da yemiştir yani Osmanlı tokadını nakavta düşmüştür, kendine "dağlarım deldim tek başıma çölleri aştım bir tek ben" ezgileriyle dolanan hatun aramaya koyulmuştur. Zaten kaderine bu rakibin yazılmasıyla bedevilikte master yapmışsın loser'ım hayranlarının kalbinden ötesi yazılmamış sana.

 

"Hayvanat bahçesinde fıstık attığın mantolu pavyanın olayım gel bana."

Demiştir ama gelin görün ki Bo Tong "sevdim ama kimi en feleğin çemberinden geçmiş birisini" diye lakaplar dizdiği Jang Geuk'tan vazgeçememiştir.. Omuz silker, gerekirse evde kalır camda tünerim, Namsan'da kilidim olmasa da olur, Han Nehri'ne tek başıma baksam da olur demiş ama Jang Woo'ya varmamıştır. Bu laflar üzerine intihar etmemiş olması Jang Woo'nun aklı selim olduğuna işaret sanırım.~~

Hayalet de neymiş boynuma sarımsak takarım, o da olmadı iki hoca bağlarım, Ghost Hunters'a sponsor olurum, Casper'ı bize çağırırım sen yeter ki ol benim dedi ya Seo In Guk, Gong Hyo Jin'e. Sığınağın olurum, istersen keser kolumu tutmaçın olurum, geceleri başında bekleyen baykuşun olurum yeter ki gel bana nameleri dizdi ya peşi sıra. Cupid nasıl çaktıysa oku hatuna kalbi dönmedi ya bir türlü Kang Woo'ya. Hayaleti sevdi önüne kahveler dizdirdi de bir buse konduramadı ya ikinci oğlana. Sığınağını buldu, artçı sarsıntılarda ona koştu, iki dokundu da huzuru buldu ama In Guk'u kelepçelerle bağladı ya en fakir hintlinin çivili yataklarına. Saldı onu da hayranlarının kollarına, yaralı bereli sırtına yoğurtlar sürdürttü ya.


"O sığınağın olursa ben paratonerin olurum, ecza dolabın olurum olmadı itfaiyen, ambulansın bile olurum."

Dedi ama yok benim ateşim, şimşeğim, yaram berem bana ne gerek o bana gerek So Ji, So Ji nidalarıyla destur çekti ve kendini So Ji'nin muscle muscle diye atan kollarına bıraktı ya hatun. Seo In Guk da kendini önce çöllere sonra da yırtılan gömleğini değiştirmek, çatlayan ellerini nemlendirmek, akan kalemini tazelemek, yolda yediği lipstickini yenilemek birde acıkmış karnını doyursunlar diye hayranlarına yollandı ya.


İkinci erkekler, erkeklerimiz dizilerde maşukunun nazarı üstüne düşsün diye başını secdelere götüren erkeklerimiz. Gül cemalini göreyim diye adaklar adayan, saçının teli bile değil kokusu burnuma değsin o da yeter diye telli babaya bakır kablolar çeken erkeklerimiz. Yarinin dilleri ağu olsa da, bakışları kem dokunuşları kor olsa da sevdiniz ya "Ne varlığa sevinirim/ Ne yokluğa yerinirim/ Aşkın ile avunurum/ Bana seni gerek seni" dediniz ya o an çeldiniz gönülleri, akılları.~~